14 Aralık 2010 Salı

Bağcı Dövmek Mi Üzüm Yemek Mi

 Murat Tekinay/ İstanbul

2010 yılını bir kelimeyle anlat deseler, 'gönüllü', 'Amerika' veya 'çalışmak'
sözcüklerinden birini seçebilirim. Ama bir kelime var ki özellikle son iki aydır bunların hepsini alt etmiş gibi gözüküyor: Eğitim.

Önce Or-ge Kamp, sonra Fikir Toplama Kampı derken, şimdi de Kulüpçülük Akademisi eğitimleri başladı. Akademi'yi İstanbul'daki üniversite kulüplerini bir çatı altında toplayıp, onların ihtiyaçlarını gidermek, projelerine destek sağlamak amacıyla çalışan İstanbul Öğrenci Kulüpleri Platformu düzenliyor. Üniversite öğrencileri için, başka kurumlarda saatine yüzlerce lira ödeyeceğiniz eğitimlere katılma olanağı yaratıyorlar. 'Bir diploma yeter bana' demeyen, sürekli bir şeyler öğrenip, kendini geliştirmeye çalışan herkes, Platform'u takip etmeli diye düşünüyorum.

Bugün Akademi'nin ilk günüydü ve eğitim başlığında Etkili İletişim ve Sunum Tekikleri yazıyordu. Baştan belirteyim, bu yazıdaki neredeyse tüm ifadeler, sunumu yapan Enver Seyitoğlu'na ait. Eğitim sırasında aldığım notlardan yola çıkarak yazıyorum. Ancak ben, şöyle dedi, böyle ifade etti demeyi pek sevmediğimden sanki kendi düşüncelerimmiş gibi yazacağım. Haber dilinde, yüklem tekrarı yapmamak için, söyledi, belirtti, ifade etti gibi kalıpları mecburen kullanıyoruz. Ancak bana göre bunlar, yazının samimiyetini de alıp, götürüyor.


Karnenin Sağ Tarafı

Enver Seyitoğlu eski bir TRT spikeri. Hatta bir dönem TGRT ve Star Haber'de çalışmış. Sesini duyduğunuzda hemen fark ediyorsunuz zaten. Geçmiş yıllara ait bir haber bülteni dinliyor gibi hissediyorsunuz. Konservatuvar okumuş ama oyunculuk değil, spikerlik yapmak istemiş.

Başarmış da. Hem de TRT sınavında, 10.000 kişi arasında birinci olarak.

Konu hitabet ve sunum teknikleri ya, işin kökenine değinerek başlıyor anlatmaya: Bizim en büyük hatamız daha ilkokul sıralarında başlıyor aslında. Hatırlarsınız, karnenin sol tarafında Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi olur. Bu derslere verilen notlar 2,3,4 diye gider. Sağ tarafında ise davranışlar vardır ve burada arkadaşlarıyla iyi geçinme, sorumluluk alabilme gibi daha hayati kriterler vardır. Ancak buraya, sol tarafa verilen önem hiçbir zaman verilmez. Hepsi pekiyidir. Ne öğretmen bakar buraya, ne de veli. Oysa karnede ağırlık sağ tarafa verilseydi, bugün daha başarılı ve mutlu bireyler olabilirdik.

Kendimizi bir grup içinde ifade edemememizin sebebi, okul öncesindendir. Okulda ise parmak kaldırmadan konuşmak yasaktı. Sus, ben sana söz verdim mi, denirdi. Bu da susturulmuş, bastırılmış insanı getirdi. İletişimde özgüvensizlik, zaman zaman tıkanmalar yaşamamızın sebebi, bu eğitim eksikliği.

''İletişim kendini ifade etmek değil, kendini nasıl ifade etmektir''

İletişim bir enerji. Atom bombasından çok daha etkili. Moralinizi bozabilir veya intihara kalkışan bir insanı vazgeçirebilir. Konuşarak mutlu ediyor muyuz, etmiyor muyuz, sürekli bu soruyu sormalıyız kendimize.
  
Düşün Tasarla ve Kurgula

Konuşma sırasında 5 saniye hakkınız var. Karşınızdakine bakabilir, düşünebilirsiniz. Nasıl yani veya sorunuzu tekrarlar mısınız derseniz, 1,5 dakika daha kazanırsınız.

Düşünüp, tasarlayıp kurguladıklarınızı hayal edin. İletişimin en büyük gücü tasavvur ve tahayyüldür. Yani bir olayı kişisiyle birlikte hayal etmek.

Beyin çok güçlü bir merkez ve her şeyi dondurma gücü var. Çok yoğun bir sıkıntınız olsa dahi bunu başkalarına yansıtma hakkınız yok. Cümlenin son kelimesiyle bile her şeyi tersine çevirebiliriz ama son kelimeyi söylediysek, bunu geriye alamayız:

''Ben size, hepininiz birbirinizden rezilsiniz, demedim ki'' 

Anahtar Kelime; Üslüp

İletişimde her şey konuşulabilir, her şey sorulabilir. Ama üslubunca. Aile, arkadaşlık ve iş ilişkilerimizde amacımız daima üzüm yemek olmalıdır, bağcı dövmek değil. Aksi takdirde iletişim kazaları yaşarız. Bundan da en zararlı çıkan yine biz oluruz. Hiçbir şey kazanamayız.

İletişim Kazaları

Bazı insanların bam teli vardır; Ona dokunursanız, sıçrar. Bazı insanların da çok hoşuna giden şeyler vardır; Bunları söylerseniz iletişiminiz güçlenecektir. Katılmıyorum, asla, olmaz, mümkün değil, hatta ama kelimesi bile hoş değildir. İletişim kazasına yol açar.

Evet, size katılıyorum. Çok haklısınız. Yardımcı olamadığım için özür dilerim dersek, herhangi bir iletişim kazasına yol açmayız.

İletişimin önündeki en büyük engel önyargı. Bir insanla karşılaştığımızda, onlarca düşünce bir film şeridi gibi aklımızdan geçiyor. Bu önyargılarla, iki veya üç defa hata yapabilirz ama daha fazlası kasıta girer. Hep karşımızdaki bizi dinlesin, anlasın istiyoruz. 'Önce can, sonra canan' diyoruz. Ama iletişimin sırrı 'Önce canan, sonra can' diyebilmektir.


Örneğin kapıda karşılaşan A ve B kişileri:

İlk karşılaşmada A kişisi B kişisine yol verirse, bir sonraki karşılaşmada B kişisi A kişisine yol verme ihtiyacı duyacaktır: Siz buyurun, diyecektir. Çünkü vicdanı devreye girecektir.

Samimi ve doğal olursanız, karşınızdaki bunu hissedecektir. İletişim kurarken gücünüz deneme değil, gözlem olsun. Böylece iletişim kazalarını önceden görebilirsiniz. Bu bir süreçtir ve önce kendini anlamakla başlar. Aynada kendimizi kontrol etmeliyiz; Ben nasıl ağlıyorum, nasıl gülüyorum, mimiklerim nasıl? Kendini anlamayan, başkalarını anlayamaz.

Ağzından Çıkanı Kulağın Duysun

Konuşmadan önce düşünmeliyiz. Özellikle de yeni tanıştığımız insanlarla konuşurken. 'Ağzından çıkanı kulağın duysun' diye boşa denmemiştir.

Önyargılı Yaklaşım

İkinci iletişim kazası ise önyargılı yaklaşım. Hemen, bu da ne biçim konuşuyor böyle, cahil galiba demek en büyük hatadır. Bu önyargılar bizi bir gün mutlaka mahcup edecektir. Üstelik, üslup kazaları istekli ve bilinçli olur. İyi ki yaptım, dersiniz. Ama iletişimin son aşamasında fark edersiniz ki, bu bir üslup kazasıdır.

İletişim kurarken, önem sırasına göre üç faktör belirlenir;

a)beden dili
b)ses tonu
c)kelimeler

Eğer beden dilimizi harekete geçirebilirsek, ses tonumuz ve sözcüklerin önemi azalacaktır.

Kavram Kargaşaları

Kelimeleri uygunsuz şekilde kullanıp, karşımızdakine yanlış ifade etmektir. Sonradan, ben aslında öyle demek istemedim, deriz ama artık bir işe yaramaz.  Kelimeler, ses tonu ve beden dili; Bu üçünü çok iyi kontrol edebilirsek, her zaman takdir görürüz.


İnsan=İletişim

Ne kadar insan tanırsanız, o kadar iyi iletişim kurarsınız, diyor. Konuşmasını yaparken sesini çok iyi kontrol ediyor. Kimi zaman giderek alçaltıp, ortalığı sessizliğe boğuyor. Kimi zamansa aniden yükseltip yerimizden fırlatacak bir seviyeye çıkarıyor. Konsertatuvar eğitiminin getirdiği bir başarı bu. Yerine göre inceltip, kalınlaştırıyor. Sanki karşınızda bir değil, birkaç konuşmacı var izlenimi veriyor:

'Bunda bir şeytan tüyü var' derler. Aslında şeytan tüyü falan yoktur. Sadece çok insan tanımıştır ve kod çözmeyi iyi biliyordur.

Üslup Kazaları

Bir arabanın sahibiyle karşılaştığımızda şöyle davranabiliriz:

A:''Araba Sizin mi?''
B:''Evet, yni aldım''
A:''Benim eski araba da bundandı. Hiç memnun kalmadım. Gördüğüm en kötü otomobil''

İşte bu, üslup kazasıdır

veya:

Çok zayıflamışsın, yüzün sapsarı, üzgün görünüyorsun demek moral bozmaktan başka işe yaramaz ve iletişim kazasıdır.

''Yeni arabanız hayırlı olsun. Umarım çok memnun kalırsınız'' demek gerekir.

Konuşmaya başlamadan önce düşünmek, kelime ve cümle aramak hatadır. Karşı taraf bunu fark eder.  Aa, ıı deyip dururuz.


Ev Sahibi Olun

Bir sunum yaparken rahat hissetmenin en iyi yolunu da ev sahibi metoduyla açıklıyor:

Sahneye çıktığınızda, en iyi metod ev sahibi gibi davranmaktır. Bir ev sahibi rahat, içten ve alçakgönüllüdür. Göz teması da daha sıcak olur. Dinleyiciler de konuktur. Eğer bir dinleyiciye söz hakkı verilmişse, artık o da ev sahibidir.

-Dikkat edilmezse, sunum sıkıcı, akılda kalmayan, mesajı ulaştırmayan bir hale gelir.

-Gözü anlatandan çok, kirpiği anlatan akılda kalıyor. Bütün yerine ilginç bir kısmı alın ve bunu tüm detaylarıyla inceleyin. Daha dikkat çekici olacaktır.
-Sunumu özgün kılan, alıntıya bağlı kalmadan kendi deneyimlerimizi aktarmaktır.  Bana göre, araştırmalarıma göre diye kendimizden örnek vermek, içten olmak daha çok işe yarayacaktır.
-Artık kürsü arkasında kağıt okuma devri de bitti. Kürsü yalnız takdimciye aittir, sunumu yapana değil. 

Sunum yaparken ayrıca:

1)Öncelikle beden dili, ses tonu ve sözcükleri iyi kullanın
2)Her bilgide mutlaka örnek verin
3)Konuyla ilgili, başınızdan geçen bir olayı anlatın
4)Konuyla ilgili bir fıkra, bir anekdot(kısa hikaye) anlatın
5)Konuyla ilgili bir şiir okuyun
6)Konuyla ilgili atasözleri ve deyimleri kullanın
7)Mizah gücünüzü kullanın. Tiyatroda güldürmek, ağlatmaktan daha güçtür. Espri yeteneği bir zeka göstergesidir. Bu yeteneğinizi geliştirmek için esprili insanlarla daha çok zaman geçirin
8)İnteraktif bir sunum yapın. Dinleyicilerin görüşlerini alın. Nabız yoklaması yapın. Sunumdan önce ve sonra bir soru sorup, karşılaştırma yapın.
9)Konunuza çok hakimseniz, sunumun son kısmını soru-cevapa ayırın. Hakim değilseniz yapmayın.
10)Mutlaka konunuzla ilgili bir obje kullanın. Kalemle oynamak, saçlarla oynamak değil.
11)İstatistik bilgilere asla sunumda yer vermeyin. Sunum sonunda dağıtın.

Sunum sırasında, iki kişi sürekli kendi aralarında konuşuyor ve dikkatinizi dağıyorsa, susar, onlara bakarsınız. Susar hatta kızarırlar. Çünkü salondakiler de onlara bakıyor olacaktır.

Arka sıralardan ahkam kesen bir dinleyici olursa da, ''Arkadaşlarımız sesinizi duyamıyor. Lütfen gelip burada söyler misiniz, deyin. Artık o da bir ev sahibi olacağından, muhalefetinden eser kalmayacaktır.

Diksiyon Dersleri

Enver Seyitoğlu, eski bir TRT spikeri. Bugünse Ümraniye Belediyesi Cahit Zarifoğlu Kültür Merkezi'nde diksiyon kursları veriyor. Bu eğitimden sonra ben de fark ettim ki bir diksiyon kursuna yazılmanın vakti gelmiş de geçiyor bile. Üstelik belediyelerde özel kurslara göre çok daha uygun fiyata veriliyormuş, araştırmak gerek.

Kaynak kitap tavsiye etmesini istediğimizdeyse beden dili hakkındaki kitapların tamamının eksik olduğunu söyledi. Ancak çok iyi bulduğu bazı kitapları yazdırdı. Bunlar:

-Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı - Stephen R. Covey - Varlık Yayınları
-TDK Türkçe Sözlük
-Osmanlıca - Türkçe Lügat

murat tekinay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder